Yaşadığımız coğrafya doğu ve batı arasında hep bir köprü oluşturmuş, binlerce yıl farklı kültürlere ev sahipliği yapmış ve zengin kültür envanteriyle dünya tarihinde birçok konularda ilklere imza atmış. Bu gerçeği son yıllarda titizlikle yürütülen bilimsel kazılar sayesinde çok iyi biliniyor. Önemli hedeflerden biri, bu olağanüstü kültür zenginliğimizi korumak ve bilimsel çalışmalardan edinilen bilgileri değerlendirerek, bilim çevrelerle ve genel anlamda insanlarla paylaşabilmektir, o konuda bir farkındalık yaratmaktır.
Ancak kırk sene geriye gittiğimizde, bu durum çok farklıydı. Ülkemizdeki bilimsel kazılar çok azdı. Bize ev sahipliği yapan ülkenin topraklarının altında yatan hazinelerden pek haberdar değildik. Yayınlar zaten hiç, ya da ancak yabancı dillerde bulunabiliyordu.
Tam o senelere, o yokluk zamanında İstanbullu bir genç, henüz lisede öğrenciyken, üniversitedeki arkeoloji ve sanat derslerini büyük bir merakla dinlemeye başlamış. Üniversiteye kayıt olduktan sonra çantasını sırtına takmış ona takılan lakapla, bir ‘ Modern Evliya Çelebi ‘ gibi, tozlu kamyonlarda veya çobanların peşine giderek Anadolu’yu karış karış gezmeye başlamış ve bu yaşta olan bir gençten hiç beklenmedik bir sorumlulukla ‘yangından mal kaçırırcasına’ kültür hazinelerimizin fotoğraflarını çekmiş, uzman gözüyle gördüklerini toplamış ve devasa bir arşiv oluşturmuş. O genç, şimdi daha yakından tanıyacağınız Nezih Başgelen’ di.
Eş zamanlı yurt dışındaki okullarda okuyan öğrenciler ülkemizin kültür hazinesi hakkında, doğru veya yanlış, bizden çok daha fazla bilgiye sahiplerdi, çünkü orada bulunabilecek bir çok kaynak vardı. İster çocuklara, ister bilim çevrelerine, ister halka yönelik olsun, herkesin anlayabileceği dilde çok kaliteli kitaplar bulunabiliyordu. Oysa bizim ülkemizde o dönemde yok denecek kadar az yayın vardı. Arkeologlarımız yazdıkları eserleri yayınlamak için yayınevi bile bulunmuyordu. O dönemde okuyan üniversite öğrencileri bu kaynak yetersizliğini çok acı bir şekilde yaşamışlardı.
Toprak altında olanlar olü arşivler niteliğinde. Onları gün ışığına çıkartıp, gereken tespitleri yapmak da yetmiyor. Onların bilgisini sadece bilim çevrelerinin anlayacağı dilde değil, herkesin anlayacağı dilde paylaşmak gerekiyor. Nezih Bey cesaret etmiş ve bu gereksinimden yola çıkarak, 1978 senesinde Arkeoloji ve Sanat dergisini n ilk sayısını çıkartmış.
Bilim çevresi sevinmiş, ama doğrusunu söylemek gerekirse, bu yayının ülkemiz şartlarında çok uzun yaşayacağını kimse inanmıyormuş. Ama Nezih Bey koyduğu ilkelere sadık kalarak, derginin yanında, birkaç sene sonra yabancı yayınları Türkçeye çevirterek, dergilerin yanında ilk kitaplarını yayınlamaya başlamış ve insanların birçok arkeolojik bilgilere ve kaynaklara Türk dilinde ulaşılabilmesini sağlamış. Tüm engeller ve bürokratik sorunlara rağmen devam ederek, bilimsel çalışmalar artık bu emekler sayesinde halkla bütünleşebilme olanağını sağlamış; sanatsal, tarihsel ve arkeolojik değerlerimiz insanlarımızla buluşabilmiş. Onların sayesinde arkeolojik konularda son yıllarda özellikle, ülkemizde yeni bir farkındalık uyanmış. İnsanlar yaşadığımız toprakların zenginliklerini daha çok merak etmeye başlamış ve öğrenmeye hevesli olmuş.
Arkeoloji ve Sanat Yayınları bugün yurt dışında çok iyi tanınmakta ve 36 seneden beri aralıksız olarak yayın çıkartmayı başarmış, bugüne kadar çok sayıda kitap yayınlamış. Nezih Başgelen bugün halen hiç sönmeyen tutkusuyla devam etmektedir; farklı şehirlerde ve yurt dışında çeşitli konularda konferanslar vermekte. Aynı zamanda değerli bilim adamlarımızla birlikte ülkemizin arkeolojik verilerini, dünyadaki yerini dur durak bilmeden, anlatmakta, bilim ışığında çoktan geçerliliğini yitirmiş önyargılara son vermektedir. Sonbaharın yüksek bir katılımcı sayısıyla İstanbul’da gerçekleştirilecek olan Neolitik konulu sempozyumda ülkemizin önemli katılımcılarından biridir.
Yıllardan beri Nezih Bey’in faaliyetlerini takip etmekle birlikte, tüm zorluklara rağmen sabırla, kararlılıkla ve büyük bir disiplinle hem kültür hazinelerimizi koruma, hem onların bilgisini ister yetişkin veya çocuk olsun, insanlarla paylaşma arzusunu hep çok takdir ediyordum.
‘ Bilenin bilmeyene borcu var ‘ inancından yola çıkarak, eğer henüz karşılaşmadıysanız, sizi tanıştırmak istedim. Aynı zamanda eşine Sema Başgelen ve kendisine ülkemize ve bilime verdikleri emekler ve hizmetlerinden dolayı teşekkür ediyorum.
Mutlu bir hafta geçirmeniz dileğimle,
Sevgiyle kalın….
Kaynakça: Mehmet Özdoğan, Nezih Başgelen, Vedat Çelgin, Erol Özkan
Yazar: Aysel Çiçek