Hayır. Her birey kendi zihin filtrelemelerine göre bu duyguyu yaşar.
“Her başarılı adamın arkasında;
onunla gurur duyan bir karısı
ve bu işe şaşakalmış bir kayınvalidesi vardır.”
Brook Hays
Sadece duygunun yoğunluğu, şiddeti, davranış kalıpları, etki ve tepki arasındaki süreç farklılık gösterir. Çünkü her birey özeldir. Her bireyin dünyayı algılama şekli kendine göre bir strateji taşır. Ancak yetiştiğimiz ortam, aldığımız programları, yaşam şeklimiz, beklentilerimiz, inançlarımız, değer yargılarımız, bakış açılarımız, sahip olduğumuz meta programlar içsel dünyamızda olan kıskançlık duygusunun davranış boyutuna nasıl geçeceğine etki eden faktörlerdir
Bazılarımız kıskançlık duygusunu dengede tutmayı başarabilirken, bazılarımız kıskançlık yüzünden birilerinin canına kıyacak kadar değişim gösterebiliyoruz. Bu duyguları yoğun bir şekilde sevdiklerimize de gösterip hayatlarını bir anlamda yaşanmaz duruma getirebiliyoruz.
“Olumsuz duygular, hayatınızın hırsız duygularıdır.”
“Mustafa Kılınç
İnsanın olduğu her yerde (0-7) yaş arasında programlanan “kıskançlık” vardır, var olacaktır. Kıskançlık duygusu bizim içimizdedir. Önemli olan şey kıskançlık duygusunun içimizde olması değildir. Onun bizi egemenliği altına almasına izin vermemektir. Bu da ancak içimizdeki mevcut kıskançlık duygusunun farkında olmak ve kabul etmekle mümkündür. Oysaki toplumumuz insanlarına baktığımızda, bir başkasını kıskandığımızı hemen hemen hiç kabul etmeyiz. Kıskançlığın kötü bir duygu olduğunu kabul eder, bizim dışımızdaki insanlarda olduğunu düşünürüz.
“Bir Dosttan haksız yere şüphe etmek, ona;
sizden şüphe etmesini öğretir,
onu sizi aldatmak için harekete geçirir.”
John Webster
Kıskançlık Duygusu İle Nasıl Başa Çıkabilirsiniz?
“Arzu dolu duygular
Mantıkı düşüncelerinizi bastırır.”
“Mustafa Kılınç”
Kim sürekli olarak dişlerini birbirine yapıştırıp, yaşamak ister. Kendimizi nasıl hissedeceğimiz aslında tamamen bize kalmış. Nasıl mı? Duygularımızın kontrolünü elimize alarak, onların bizi değil bizim onları yönetmemiz gerektiğinin farkında olarak başarabiliriz.
Kıskançlıkla Nasıl Baş Edebiliriz?
Önce duygularınızı ve kendinizi kabul edin
Şimdiyi yaşayın geçmişi önemseyin
Hoşnutsuz duygularınızın amaçlarını anlayın
Düşüncelerinizin farkında olun
Bir değişim planı yapın. (Mevcut durumunuzu belirleyin. Arzuladığınız hedefleri belirleyin, yazılı hedefler sizin yolda kalmanızı sağlayacaktır.)
“Şüphe, umutsuzluk denilen şeytanın
kardeşidir.”
Dante
ÖNCE BİZ DÜŞÜNCELERİMİZE SAHİP OLURUZ, SONRA DA DÜŞÜNCELERİMİZ BİZE
Sizlerle duygularınızı yönetmeniz için bilmeniz gereken ve olmazsa olmaz dediğimiz zihinsel stratejilerden bazılarını paylaşmak isterim:
Hislerinizi dikkate almak
Mücadele etmek veya reddetmek
Dışarı atmak
Olumsuzluktaki olumluyu görmek
Bakış açınızı değiştirmek
Çerçeveyi değiştirmek
Önce biz düşüncelerimize sahip oluruz. Sonrada düşüncelerimiz bize.
“Duygular gerçek değildir. İçinizi kemiren düşüncelerin ölü kemikleridir.”
“Mustafa Kılınç”
Bilmenizi isterim ki insan kendinde olmayanı bir başkasına veremez. İçinizde ne mevcutsa dışarıya onu verirsiniz. ANAHTAR “DENGE”dir. İçinizdeki duyguların esiri olma ya da olmamaya karar verecek tek yetkili “Siz” siniz. Yaşamın en büyük hırsızı “Kararsızlık” ve “Dengesizlik”tir.
Yaşam yolculuğunda;
“Bazen yalnızca duymak istediğinizi duyar, görmek istediğinizi görürsünüz.” Bunu da bilerek yapmazsınız. Tüm bunları sizin yerinize beyniniz yapar. Tutkunuzu takip edin. Mutluluk sizi bulacaktır. Odağınız, mutlu olmak ve huzura doğru olduğunda “kıskançlık” duygusunu dengede tutmayı başarabilirsiniz. Gerek Aile içi iletişimlerde, gerekse uzun süreli birlikteliklerde “dengeyi” korumak ve sevgiyi, paylaşımı artırmak esastır. Eşinizle ya da partnerinizle “konuşamıyorsunuz”, birlikte gülemiyorsanız, attığınız kahkahaların sayısında azalmalar varsa ilişkinizde alarm zilleri çalmaya başlamış demektir.
“Kişilerin bakış açısı ve gerçekçi bir değerlendirme yapabilme becerisi
mutluluk yolunda birer anahtardır.”
“Mustafa Kılınç
Kıskançlık duygusu sizi aşağıya doğru çeker. Oysaki yaşamda değişimler hep “Baştan aşağıya doğrudur.” Bugüne kadar hiç ayaktan başa doğru bir değişim gördünüz mü? Her duyguda olduğu gibi ‘kıskançlık’ duygusunda da dengeyi yakalayın. Kendi duygu ölçerinizdeki kıskançlık seviyenize bakın. Sadece kendi duygularınızdan sorumlusunuz. Başkalarının ‘duygu ölçeri’ sizinkinden farklı olabilir. Buna takılmayın. Siz ‘ÖNCE KENDİNİZDEN’ sonra karşınızdaki Kişiden Sorumlusunuz.
Kendi içinizdeki dengeyi kuramıyor ve çok kıskanç bir davranış kalıbı sergiliyorsanız o zaman karşınızdaki kişinin de size karşı çok kıskanç bir kalıp oluşturmasını sağlarsınız. Bunu sizde istemezsiniz öyle değil mi? Evet, dediğinizi duyar gibiyim. Bunun için önce ‘güven’ duygusunda bütünleşin. Kime güven? Kendinize mi yoksa karşıdaki kişiye mi? Elbette ki önce kendinize güvenin. Kendinizin ‘yeterli’ olduğuna inanın. Mükemmel sevgi dolu bir ilişkiyi hak ettiğinize inanın.
“Mutluluğun ve ilişkilerin
en büyük yıkıcısı
‘Bireysel Kıskançlıktır’ ”
“Mustafa Kılınç”
Kadınların her zaman “Güçlü Gen” peşinde olduklarını sürekli hatırlayın. Kendi ‘ÖZGÜVEN KAZANINIZI’ doldurun. Her şeyin yoluna girdiğini görünce çok şaşıracaksınız.
Beyninizi kullanın ve geleceğe odaklı yaşayın.
İmkansızı Gerçekleştirmek
Yaşamda bazen bırakmamız gereken ‘duygularımız’ vardır. İmkansız yoktur. Ne istediğinizi bilirseniz onu elde edebilirsiniz. Sizlerle çok sevdiğim bir hikayeyi paylaşmak istiyorum. Umarım sizde kendinizi engelleyen şeyleri bırakırsınız!
İMKANSIZI GERÇEKLEŞTİRMEK
Konfüçyüs, bir gün elinde bir cam kavanoz, öbür elinde irice, kırmızı bir elmayla sınıfa girdi. Girer girmez sağ elini havaya kaldırarak sordu:
“Bu elimde gördüğünüz şey nedir?”
“Kavanoooz!…” diye koro halinde cevap verdi öğrenciler.
Konfüçyüs diğer elini havaya kaldırdı:
“Peki, bu nedir?”
“Elmaaa…”
Ellerini indirdi. Kavanozu kürsünün önüne koydu. Elindeki elmayı içine attı. Gülümseyerek sınıfa döndü.
“Kavanozdan çıkarmayı başaran elmayı yer.”
Çocuklardan biri kalktı. “Ben çıkarabilirim.”
“Gel çıkar bakalım.” Dedi Konfüçyüs. Elini kavanoza rahatça soktu. Elmayı kolayca avuçladı. Ama bir türlü elmayı dışarı çekemedi. Elmayla birlikte eli kavanozun ağzına sığmıyordu. Fakat çocuk elmayı da bırakmak istemiyordu. Konfüçyüs’e yalvarırcasına baktı:
“Hocam elimi kurtaramıyorum.”
“Elmayı bırak.” Dedi Konfüçyüs.
“Ama elma yemek istiyorum.”
Bütün sınıfla birlikte Konfüçyüs de bir kahkaha attı:
“İki şeye aynı anda her zaman kavuşamayabilirsin, oğlum. Tercih yapmak zorunda kalabilirsin.”
Çocuk düşünüyor, formül arıyor ama bulamıyordu. Ya eli kavanozda kalacak ki o takdirde zaten elmaya kavuşamayacaktı. Ya da elmadan vazgeçip elini kurtaracaktı.
İki şıkta da elmayı yeme zevkinden mahrum kalıyordu. Mecburen elmadan vazgeçti elini kurtardı.
Konfüçyüs sınıfa sordu, “Başka denemek isteyen var mı?”
Birkaç çocuk daha denemek istedi, ama başarılı olamadılar. Sonunda herkes yerine oturdu…
Konfüçyüs sınıfa dikkatle baktı.
“Peki, bu elmayı kavanozdan ben çıkarabilir miyim?”
“Hayıır!..” diye bağırdı tüm sınıf. “İmkansııız.”
Ve Konfüçyüs imkansızı başardı. Herkesin gözünün önünde avucunu açtı kavanozu ters çevirdi, elma yuvarlanarak eline düştü.
Bu sonucu gören herkes çok şaşırmıştı. Bu kadar basit bir yöntem neden kendi akıllarına gelmemişti?
Konfüçyüs ise herkesin aksine son derece ciddi görünüyordu.
“Çocuklar” dedi. “Aslında bu göründüğü kadar basit bir şey değil.”
“Ama çok basit” diye cevap verdi çocuklardan biri, “Kavanozu ters çevirince elma avucuna düşüyor.”
“Görünene aldanma evlat.” Derken konuşan çocuğa döndü Konfüçyüs.
Elma tutan elini havaya kaldırdı, herkese gösterdi:
“Gerektiği zaman bir şeyi bırakabilmek, gerçekten basit bir iş değil.”
Bırakmanız gereken şey bazen bir elma olabilir.
Bırakmanız gereken şey bazen bir makam olabilir.
Bırakmanız gereken şey bazen bir maaş olabilir.
Bırakmanız gereken şey bazen bir unvan olabilir.
Bırakmanız gereken şey bazen bir rütbe olabilir.
Bırakmanız gereken şey bazen bir iktidar olabilir.
“Unutmayın: Bırakmanız gerekeni bırakmadan özgür olamazsınız.”