“Sizin rızanız olmadan hiç kimse sizi aşağılayamaz.”
Eleanor Roosevelt
“Düşmanla tanıştık ve o bizdik.”
Walt Kelly/Pogo
Bu günkü kimliğiniz üzerinde büyük etkisi olan dış faktörlerin, yani onların, seçimlerin ve insanların dökümünü tamamlayarak, kendi gerçek benliğinizi anlama yolunda dev adımlar atmış durumdasınız.
Ancak bu noktada sersemlemiş durumda olabileceğinizi de düşünmüyor değilim. Bu durumdan dolayı acı çekiyor da olabilirsiniz. Aslında, zaten dış faktörlerinizle ilgili bu çalışmayı tamamlayıp da herhangi bir şey hissetmiyor olsaydınız. Çok tuhaf olurdu. Ne de olsa bütün o belirleyici anılarınızı, kritik seçimlerinizi ve önemli kişilerinizi aklınızdan geçirdikçe bugün size acı vermekte olan her şeyle yeniden yüz yüze gelmiş gibi oldunuz öyle değil mi? Ama lütfen cesur olun. Sonuna geldiniz ve artık güce ulaşmak üzeresiniz. Yani demek istiyorum ki; dış faktörleriniz neyse odur ve onlar bitti, geride kaldı. Tarihçenizi değiştiremezsiniz. Ancak bu dış faktörlere vereceğiniz yanıtları ve anlamları değiştirebilirsiniz.
Kabullenmediğiniz şeyi değiştiremeyeceğiniz gerçeği yaşamın kesin kanunlarından biri olduğu için, bu gün sahip olduğunuz benlik kavramınızın nelerden oluştuğunu ve her gün, gün boyu onu geliştirmek ya da bozmak için neler yapmakta olduğunuzu kesin ve doğru olarak öğrenmeniz önemlidir.
Tepkileriniz dünyada olup bitene karşı değildir, bunlarla ilgili kendi yorumlarınıza karşıdır. Bu yorumlar, yani sizin algılama ve reaksiyonlarınız, hayatınızda gerçekte yer almış olaylara karşı gerçek tepkilerinizi uyarır. Bu yorumlar pek çok ve farklı biçimlerde ortaya çıkabilir.
Hızlı ve geçici olabileceği gibi, çok derinlere nüfuz edip uzun vadede kalıcı da olabilirler. Her iki durumda da, bugünkü benlik kavramınızı oluşturan olaylar zincirine katkıda bulunurlar ve kesin olarak bilmelisiniz ki, bu zincirdeki hiçbir halkayı atlayamazsınız.
Örneğin, farz edelim ki işten atıldınız. Bu, içinizde tepkiye yol açan bir dış olay olurdu. Ve bu durumda da benlik kavramınızı etkileyen temel şey kovulma işleminin kendisi değil, bu konudaki içsel tepkiniz olurdu.
Farz edelim ki içsel diyalogunuz “işten kovulmaktan gerçekten nefret ediyorum, iyi değil hiç ama hiç iyi değil ama yürekten biliyorum ki iyi çalıştım ve yetenekli biriyim. Sadece tüm bunlar işe yaramadı.” Bu durumda gerçekçi yaklaşmış ve benlik kavramınıza acı yüklenmiş olursunuz.
Ya da içsel diyalogunuz; “İşte ben zaten hep kaybederim. Sonunda hak ettiğimi aldım. Benimle ilgili gerçeği gördüler bak sonunda, ben aptalın biriyim, ben çok şanssızım.” şeklinde de olabilirdi. Ve bu tepkinizle de benlik kavramınız kesinlikle çok acı çekerdi.
Bakınız bir dış olay ve son derece farklı iki sonuç. Bu çok farklı içsel tepki ve içsel diyaloglar benlik kavramınız üzerinde de iki ayrı sonuç yaratabilirler. Bu noktada bir NLP Koç olarak benim görüşüm: size gerçekte ne olduğuna tepki vermezsiniz, olanı nasıl içselleştiriyorsanız görüntü. ses,duygu ona göre tepki verirsiniz. Bu da, benlik kavramınızı etkilemek ve yönetmek için müthiş bir gücünüz olduğunu gösterir.
İçsel diyalogunuzdan, kendinizle, kendinizin hakkında yaptığınız gerçek zamanlı konuşmadan söz ediyorum. Kendinize karşı dürüst olmalısınız, ama bilin ki seçenekleriniz var ve bu kitap bunları yapıcı biçimde nasıl kullanacağınızı gösterecek.
Bilmenizi istiyorum ki; hayatınızda olumsuzluklar yaşıyorsanız bu zaten yeterince kötü fakat bir de onları olduklarından da kötü hale getirip, bu yüzden poponuzu tekmeliyorsanız, işte o zaman bu bir felaket.
Tıpkı dış faktörlerinizde olduğu gibi, içsel tepkilerinizi anlamanın anahtarları da nereye bakılacağını ve hangi soruların sorulacağını bilmekte yatar.
Amacım kişiliğinizin gerçek doğasını bilinç ve bilinçaltı düzeyde ortaya çıkarmak.
İçsel diyalogdan söz ettiğim zaman, tepkiniz, “Ha, düşüncelerim hakkındaki düşüncelerimi açığa çıkarmaya çalışıyor” şeklinde olabilir ve bu da anlaşılabilir bir tepki, fakat sadece baş ağrısı yaratacak güzel bir reçete. Yapılması imkansız gibi görünen dolambaçlı bir istek. Ama inanın bana durum öyle sizin sandığınız gibi değil. Size öyle elinizde bir harita vermeden dağ başına yollayacak değilim.
Kendinizi gözlemleyip, düşüncelerinizi yazıya dökmezseniz o zaman zorlaşır. Kafanız karışır, bu durum sanki yüzünüzü bir ayna olmadan.görmeye çalışmak gibi bir şey olur ve inanın sadece başınızı ağrıtmış olursunuz. Fakat aksine tüm soruların cevaplarını yazarsanız, içsel olaylarınıza dışarıdan bir perspektifle bakma şansı yakalamış olursunuz. Yazdıklarınız, kafanızda ve yüreğinizde olup bitenleri yansıtan bir ayna yerine geçer.
Burada size bahsetmem gereken başka bir husus daha var. “Ya, ben kendim hakkında bu kadar çok şey düşünmem. Belki de o kadar akıllı değilim. Bu kadar beyin çalışması bana uymaz.” gibi geliyor diye düşünmüş olabilirsiniz. Ama hemen bu düşüncenizin yanlış olduğunu size söylemek durumundayım.
Yanlış! Size garanti ederim ki bütün bu zihinsel aktivite zaten zihninizin içinde sürekli oluyor, (burada gerçek zamanlı olarak kendinizle yaptığınız iç konuşmaları kastetmiyorum) hem de, o kadar hızlı oluyor, o kadar çabuk geçiyor ki siz fark etmiyorsunuz. Bir şeyi defalarca pek çok kez tekrarlarsanız, artık onun aşamalarını bilinçli olarak tek tek sayamaz hale gelirsiniz.
Örneğin; araba sürmeyi düşünün. Her an ne yapıyor olduğunuzu düşünmeniz gerekmez. Anahtarı takarken ne düşünür, ne de taktığınız yere bakarsınız. Bunlar artık kas haline gelmiş anılar ve alışkanlıklardır, nüfuz etmiş ve otomatik hale gelmişlerdir. Düşünceleriniz de böyledir. Etiketlerinizi, bantlarınızı, inançlarınızı yıldırım hızıyla tarayabilirsiniz. Bir göz açıp kapayamadan kendinizle ilgili bir dizi gözleminizi ve yargınızı düşünebilirsiniz. Bu durum NLP programları programlarında öğrenmenin basamaklarından olan 4. basamağı “BİLİNÇSİZ YETERLİLİK” basamağını oluşturur. Her ne öğrenirsek öğrenelim dört basmakta öğrenme gerçekleşir.
Basmak Bilinçsiz Yeterlilik (Öğrenmenin inanç boyutu) 3. Basmak Bilinçli Yeterlilik (Öğrenmenin yetenek boyutu) 2. Basmak Bilinçli Yetersizlik (Öğrenmenin davranış boyutu)
Basmak Bilinçsiz Yetersizlik ( Öğrenmenin çevre boyutu)
İçsel diyalogumuzun sizi nasıl etkilediğini kavrayabilmek için onların hızını ve bazılarının nasıl otomatik hale gelmiş olduklarını anlamanız gerekir.
-Tekrar, başarının anahtarıdır. Ancak başarıya ulaşmak için doğru davranışların tekrar tekrar yapılması gerekir. Yanlış davranışların tekrarlanması başarısızlığı garanti eder.
Öğrenme ötesi dediğimiz durumlar her insan için geçerlidir. “Öğrenme ÖTESİ”, bir çeşit steno haline gelmiş tepki veya düşünceyi kastediyorum. Size bu konuyu desteklemesi açısından; seminerlerimden birinde bir katılımcının bizlerle paylaşmış olduğu anıyı anlatmak istiyorum.
Talihsiz bir olaydan dolayı cezaevine girmek durumunda kalan katılımcım mahkumların hapiste anlattıkları fıkraları numaralandırmış. Sürekli aynı fıkraları tekrar tekrar dinleyen
mahkumların hepsinde farkında bile olmadan öğrenme ötesi durum gerçekleşmiş. Sonra içlerinden bir mahkum 11 dediğinde herkes gülmeye başlarmış. Bir başkası da bu fıkraya cevap olarak 19 der ve yine hepsi gülermiş.
Yani hepsi tüm numaraların anlamını, ne içerdiğini bilirmiş. Tekrarlama sonucunda, bütün fıkralar ve fıkraların her birinin tüm içeriği, özet deyimlere ve kolektif bilgiye dönüşüp otomatik olarak tek bir kelime ya da sayı şeklinde paketlenmiş.
Cavidan, benim özel arkadaşlarımdan biriydi, bağımsız olmaktan ve kendi başına son derece başarılı bir iş geliştirmiş olmaktan çok gurur duyuyordu.
Bana üçüncü evliliği için kendisini hazırlamaya yardım talebiyle gelmişti. Üçüncü eşi olacak kişiye sırılsıklam aşıktı ama daha önceki iki eşine de aşık olmasına rağmen işler yolunda gitmemişti. Doğal olarak, kötü bitecek başka bir evlilik daha yaşamak istemiyordu ve daha önce yapmış olduğu hataları yapmamak için benden kendisine koçluk yapmamı istiyordu.
Cavidan’a tavsiyede bulunmak yerine, düşüncelerinin hızını yavaşlatmasını ve rahatlamasını söyledim. Sonra gözlerini kapatıp damat adayı ile evli olduğunu hayal etmesini ve bana zihninden geçen mesajları söylemesini istedim. Cavidan önce içindeki zihinsel aktiviteyi izledi. Ve sonra “Umarım Özgür’ün babam gibi zayıf biri olduğu konusunda yanılıyorumdur. Ve Özgür bana destek olabilir. Özgür evet çok tatlı ama ne kadar akıllı olduğunu merak ediyorum, çünkü işi bana sıradan geliyor. Neyse eminim her şey yoluna girecek, çünkü ben her şeyi halledeceğim.” gibi şeyler söyledi.
O söylerken ben de bu ifadeleri not olarak yazdım ve konuştuklarımızı tekrar gözden geçirmeye hazır olduğunda onları okumasını istedim. Söyledikleriyle Özgür hakkındaki aşk korkularını, inançlarını ve tutumunu görünce şok geçirdi. Bu korku düşünceler önceki ilişkilerinde de olup olmaya bilirdi ama son derece açık olarak görülüyordu ki bu ilişkisinde vardı.
Kendisine Özgür’ün de babası gibi olduğunu, bu nedenle hayal kırıklığına uğramayı beklediğini söyleyip kendini güçlendirmeye çalışarak, saygı duymayacağı bir kocanın varlığından ötürü yaşayacağı incinmeye karşı korunmaya çalışıyordu. Ve daima olduğu gibi, bu düşüncelerini kafasında tutmaya devam etseydi başka bir boşanma daha yaşayacaktı. Çünkü bu oluşumlar zihinden çok büyük bir hızla geçiyordu ve o yüzden de bilincine çıkaramıyordu.
Peki sizde durum nasıl? Sizde de bu tür yüksek hızlı düşünceler ve kendinizle ilgili içsel tepkiler var. Ve bunlar algılama ötesi bir hızla gelip geçtiği için, davranışlarınızla benlik kavramınızı nasıl etkilediklerini bilinçli olarak ayırt edemiyorsunuz. Bu tür düşüncelerimizi yavaşlatmayı ve son derece dikkatle dinlemeyi öğrenmeniz gerekiyor.
Burada hemen bir soru ortaya çıkıyor. “PEKİ BU DÜŞÜNCELER BÖYLE HIZLI AKIYORSA ONLARI NASIL YAKALAYABİLİRİM?”
Cavidan’ın deneyimi bazı cevapları da içeriyordu. İnsanın en olağanüstü yeteneklerinden biri de “ZİHNİNİ YAVAŞ ÇALIŞMA MODUNA” getirebilme yeteneğidir. Ve bunun için “YAVAŞ” düğmesine basmak yeterli olur. Böylelikle her şey sakin, ağır biçimde akmaya başlar, sizde düşüncelerinizi duyabilir ve hepsini yazabilirsiniz.
– Bunu yaparken önce son derece sessiz ve sakin olmalısınız. Sonra belki olanlarda ve kategorilerde kendinizle ilgili düşüncelerinize ilişkin zor sorulara cevap verebilirsiniz. Böylece kendi içsel süreçlerinizi kavramaya ve belli bir bilinç düzeyinde denemeye başlarsınız. Bir kez zihninizin içinde olup bitenleri tanımlayabildiniz mi? Artık onları değiştirebilirsiniz de? inanıyorum ki biz, otomatik düşünce sisteminizi yavaşlatarak, onu (yeniden) yaratabilmek için hepsini yazıyla kavda geçirerek bu iç denetime kumanda ederken, siz düşünce ve hareket tarzınızın nasıl gelişitiğine kesinlikle çok şaşıracaksınız.
Bu birinci yol. ikinci yol ise biraz daha basit. Bir NLP uzmanıyla görüşmek. NLP teknikleriyle daha yavaş, sakin ve her zaman bunun etkin kalmasını “çapa atmak” tekniğiyle sağlamak mümkün. Bu teknikte oluşan şey bilinçaltına spesifik bir uyarıcı kodlanıyor ve bilinçaltı ne zaman bu spesifik uyarıcıyı alsa hemen “YAVAŞ” moduna geçiyor. Saatte 180 km hızla giden bir aracı kontrol etmek mi? Daha kolay yoksa 100 km hızla giden aracı kontrol etmek mi? Elbette ki 100 km hızla giden bir aracı kontrol etmek daha kolay. Bir yerde otururken düşüncelerinizin geçmişe, geleceğe, faturalara, endişelere gitmesi aslında normaldir. Çünkü beynin çalışması gereği sürekli üretmek durumundadır. Beyninizin düşünme hızını yavaşlatmanın en kolayı hemen düşüncelerinizi yazın. Çünkü herkes ancak yazma hızı kadar düşünebilir. Yazma hızınız aslında düşünce hızınızı ortaya koyar.
İçsel olayları parlak bir ışık altında mikroskopta inceleyebilecek olsak, şu ana kadar bu olayların sizin varoluşunuzu içten dışa doğru nasıl sinsice sabote ettiklerini gözlerinizle görebilecek, değerlendirebilecek ve onlarla mücadele etmek isteyeceksiniz. Gerçek benliğinize giden yolu tekrar bulabilmeniz için, yapabileceğiniz en iyi şey, sizi nelerin negatif olarak etkilediğini bulmak olacaktır. Eğer arabanızdaki yağ basıncı düşüyorsa sorun arabanın motorundadır. Yağ ölçeğinde değil.
Kendi istemediğiniz ya da yaratmadığınız kurgusal bir benlikle yaşıyorsanız sorun sizin içsel tepkilerinizdedir, ille de başınıza gelen olaylarda olması gerekmez.
Dış faktörler daima size meydan okuyacaktır. Örneğin, elektrik kesilebilir, tamirci geç kalabilir, yeterince destek alamayabilirsiniz. Bu olaylara objektif bir gözle baktığınızda çok kritik görünmeyebilir ama eğer bu olaylara karşı gösterdiğiniz içsel tepkileriniz yeterince zehirliyse, sonuçta sağlınızı bile kaybedebilirsiniz. Size bunları, bu konuyu kesinlikle çok çok ciddiye almanız için anlatıyorum. Yaşadığınız dünyada olan gelişmeleri değiştirmeye gücünüz yetmeyebilir ama o gelişmelere verdiğiniz tepkileri ve onları içselleştirme tarzını mutlaka değiştirebilirsiniz. Bu. hiç tartışmanız çabalamaya değecektir